ZaLiM ForumdiziniAdmin
Mesaj Sayısı : 4800 Puan : 11322 Kayıt Tarihi : 22/03/10 Cinsiyet :
| Konu: 11 yıldır dinmeyen acı Salı Ağus. 17, 2010 2:24 pm | |
| Bugün 17 Ağustos Marmara depreminin 11. yıldönümü...
17 Ağustos 1999'da saatler gece yarısını geçip 03.02'yi gösterdiğinde Marmara Bölgesi büyük bir sarsıntıyla uyandı. Resmi rakamlara göre ise 17 bin 480 kişi uyanamadı. 23 bin 781 kişi yaralandı, bir çok kişi sakat kaldı. Binlerce ev hasar gördü, onbinlerce kişi evsiz kaldı.
Büyük yıkımda binlerce kişi malını, canını, annensini, babasını, kardeşini kaybetti. Bugün 17 Ağustos Marmara depreminin üzerinden tam 11 yıl geçti. Felakette hayatını kaybedenler mezarları başında anıldı. O büyük depremden geriye kalan ise acı, gözyaşı ve yürek burkan hayat hikayeleri kaldı...
DEPREM 'O GECE' HAYALLERİ DE YIKTI
Kocaeli'nde 11 yıl önce yaşanan 17 Ağustos depremi arkasında unutulmaz acılar ile birçok ibretlik hayat öyküsü bıraktı.
Kocaeli'de, 17 ağustos Marmara depreminde yıkılan evlerinin enkazı altında kalan Şükran Salas, omuriliği zedelendiği için 11 yıldır yatağa mahkum yaşam mücadelesi veriyor. Karamürsel'deki Tabakhane Mahallesi'nde bulunan 4 katlı bir apartmanın giriş katında oturan Salas ailesi, 17 Ağustos gecesi saat 03.02'de yaşanan depremde yıkılan binanın enkazı altında kaldı. Yaklaşık 18 saat süren çalışmaların sonunda anne İslim Salas hafif, o tarihte 26 yaşında olan kızı Şükran Salas ise ağır yaralı olarak kurtarıldı. Beton kütlelerinin altında kalan 20 yaşındaki Fatoş Salas ise hayatını kaybetti. Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavisi bir yıl devam eden Şükran Salas hayata döndü ancak omuriliği zedelendiği için vücudunun boyundan aşağı bölümü felç oldu. Depremin ardından geçen 11 yıl boyunca yatağa mahkum yaşam mücadelesi veren Şükran Salas, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üniversite öğrencisi olan kardeşi Fatoş'un yanı başında hayatını kaybettiğini söyledi. ''O geceyi'' hiç unutmadığını ifade eden Salas, ''Kardeşim yanımda yaşamını yitirdi. Elim kolum bağlı birşey yapamadım. Bu çok acı... Fatoş 20 yaşındaydı, gazetecilik okuyordu, ne yazık ki hayatını kaybetti. Bana sarılmış (Abla ölmek istemiyorum. Sözlüm Mustafa'yı görmek, onunla evlenmek istiyorum'' diyordu. İkimizde ağlıyorduk. Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum'' diye konuştu. DEPREM OLMASAYDI EVLENECEKTİ Kendisinin de o tarihte 26 yaşında olduğunu ve evlilik hayalleri kurduğunu ifade eden Salas, ''Depremle hayallerim de yıkıldı. Deprem olmasaydı üç gün sonra evleneceğim kişinin ailesi istemeye gelecekti. O zaman iki yıldır süren arkadaşlığımızı evlilikle noktalayacaktık. Ben sakat kalınca o kişi de başkasıyla evlenmiş'' dedi. Şimdi en büyük zevkinin camdan dışarı bakmak olduğunu ifade eden Şükran Salas, sözlerine şöyle devam etti: ''Nasıl güzeldim... Şimdi dışarı bile çıkamıyorum. Denizi göremiyorum, deniz kokusunu, yürümeyi, çiğ köfte yoğurmayı, et yemeyi çok özledim. Eskiden yürüdüğüm yerleri hayal ediyorum, eski günlerimi gözümde canlandırıyorum. Her şey o kadar zor ki... Deprem öncesiyle sonrası çok farklı. Hayallerimiz, umutlarımız, her şeyimiz gitti. Çok büyük acılar yaşadık. Allah bir daha o günleri yaşatmasın.'' Şükran Salas, depremin ardından arkadaşlarının ve yakınlarının kendilerini unuttuğunu, çok yalnız kaldıklarını belirterek, ''Sağlığımda çok arkadaşım vardı artık hiçbiri ziyaretime gelmiyor. Sadece 17 ağustosta hatırlanıyor sonra yine unutuluyorum'' dedi. 11 YILDIR KAYBOLAN KIZINI ARIYOR Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde yıkılan evlerinin enkazından yaralı olarak çıkarılan Nilgün Karamel, 6 yaşındayken 17 ağustos 1999'daki Marmara depreminde kaybolan kızını 11 yıldır bitmeyen bir umutla arıyor. Gölcük'te yaşayan Karamel, yaptığı açıklamada, Kavaklı Mahallesi'nde evlerinin bulunduğu binanın Marmara depreminde yıkıldığını, kendisinin yaklaşık 12, eşinin ise 14 saat sonra enkazdan yaralı olarak çıkarıldığını söyledi. İlçedeki askeri hastanede yapılan ilk müdahalelerin ardından eşinin ve kendisinin de aralarında bulunduğu bazı yaralıların İstanbul'daki çeşitli hastanelere sevk edildiğini anlatan Karamel, ''Ben yaklaşık 15 gün devam eden müdahalelerin ardından taburcu edildim. Eşim ise 65 gün hastanede kaldı'' dedi. Hastanede bilinci yerine gediğinde ilk olarak kızı Gözde'yi sorduğunu ancak kimsenin kendisine cevap veremediğini ifade eden Karamel, hastaneden taburcu olduğunda ise Gölcük'e dönerek kızını aramaya başladığını anlattı. O dönem yakınlarıyla birlikte yaptıkları aramalarda herhangi bir sonuca ulaşamadıklarını ifade eden Karamel, sözlerine şöyle devam etti: ''Kızım her şeyimdi. Deprem olduğunda eşimle birlikte ona koşarken, kapısının önünde enkazın altında kaldık. O bizim hayatımızdı. Gitmediğim kapı, sormadığım kişi kalmadı. Kimse bana doğru dürüst bir cevap vermedi. Depremden yaklaşık 1 ay sonra görüştüğümüz komşumuz teğmen S.S, deprem gecesi Gözde'yi oturduğumuz binanın yanındaki boş bir alanda bulmuş. Gözde de herhangi bir yara felan yokmuş. Kendisi hafif yaralı olduğundan Gözde'yi de yanına alarak Gölcük'teki askeri hastaneye gitmiş. Kızımın elini hiç bırakmadığını söylüyor. Teğmen S.S, hastaneye ulaştıktan bir süre sonra bayılmış. Sonra kızımı bir daha görmemiş.'' Nilgün Karamel, kızını bulabilmek için teğmen S.S. ile Gölcük'teki askeri hastaneye gittiklerini ancak kızı Gözde ile ilgili hastanede herhangi bir kayıt bulamadıklarını anlattı. 'KARDEŞİN ÇOK SIKIŞMIŞ ÇIKAMAZ' DEDİLER Marmara depreminde 3 saat enkaz altında kaldıktan sonra ağır yaralı olarak kurtarılan Nagihan Çamur, depremde annesi ve erkek kardeşini kaybetti, kendisi ise omurilik felci olmasına rağmen hayatın zorluklarıyla mücadeleye devam ediyor. Kocaeli'nin Gölcük ilçesine bağlı Kavaklı Mahallesindeki 7 katlı apartmanın 4. katında ailesiyle birlikte otururken, Marmara depreminde evleri yıkılan 32 yaşındaki Nagihan Çamur, AA muhabirine hayatını değiştiren ''o gece''yi anlattı. Deprem sırasında evlerinin 4-5 saniye gibi kısa bir sürede yıkıldığını, annesi, ablası ve erkek kardeşiyle enkaz altında kaldığını ifade eden Çamur, evin tavanın üzerine yıkılması nedeniyle hareket edemediğini söyledi. Kendine geldiğinde elini bulunduğu yerde gezdirdiğini ifade eden Çamur, şöyle devam etti: ''Elim halıya değince evimizde olduğumuzu anladım. Sonra en büyük ablamla konuşmaya başladık. O da 'deprem oldu korkma' falan dedi. İlk bir saat içinde birileri geldi bizi kurtarmaya. Ben beton kütleler arasında sıkışmıştım. Belimde tavan vardı. İki büklüm şeklindeydim. Kurtarma ekipleri geldi, bizi çıkartmaya çalıştı ancak başaramadılar. Ablama 'kardeşin çok sıkışmış çıkamaz' dediler ve bırakıp gittiler. Dünyam başıma yıkıldı. O zamana kadar çıkmayı bekliyordum. Sonuçta yardım bekliyorsunuz gelenler de yardım edemiyor.'' ''Beden acım çok fazlaydı, ilk etapta korku yaşadım. Daha sonra korku umurumda olmadı çünkü bedenimde çok acı vardı'' diyen Çamur, sözlerine şöyle devam etti: ''Tavan belimin üzerindeydi ve kıpırdayamıyordum. Sadece bir kolumu oynatabiliyordum. 3 saat sonra ağzımdan köpükler gelmeye başladı. Nefesim tamamen kesildi sonra yine bir abi geldi. Koltuk altımdan tuttu o zaman bayılmışım. Çıkma anını hatırlamıyorum. Takside gözümü açtım. Annemin ve erkek kardeşinin öldüğünü, ablamın sağ olarak kurtulduğunu sonradan öğrendim. Enkazdan çıkarıldıktan sonra Bolu'ya kadar hastanelerde yer bulunamadı. Daha sonra Bolu Devlet Hastanesine yatırıldım. Buradaki tedavimin ardından Ankara Numune Hastanesine sevk edildim.'' ''AİLEM BENİ ÖLDÜ SANMIŞ'' Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavisinin sürdüğü sırada ailesinden günlerce hiç haber alamadığını söyleyen Nagihan Çamur, şunları kaydetti: ''Hastanede ameliyatlarım oldu, fizik tedavi gördüm. Omurilik felci olmuştum. Ailem beni öldü sanmış, bulamamışlar. Annemin, kardeşimin cenazesi ile uğraşırken benden de haber alamadılar. Bizim odada ayağı kesik bir kız vardı. 13 yaşında Özge. Onlar da Adapazarlıydı. Her gelene söylüyordum, zaten dayımın cep telefonunu veriyorum, anneannemin telefonunu veriyorum falan ama telefonlar çekmiyor zaten. Özge'nin dedesi geldi. Ona 'Adapazarı'nda şu mahallede amcamlar oturuyor gidip haber verirseniz bana ulaşabilirler' dedim. 5'inci günün sonunda bana ulaştılar.'' 2 ÇOCUĞUNU DEPREMDE KAYBETTİ Başiskele ilçesinde yaşayan Ağdaş, Marmara depreminde Gölcük İhsaniye'de bulunan Yılmaz Kent Konutları'nda oturduklarını söyledi. ''O gece'' saat 03.02'de depremle uyandığını ve hemen çocuklarının odasına koştuğunu ifade eden Ağdaş, ''Ancak sağa sola savrulmaktan evlatlarıma yetişmedim. Sonra evimizin bulunduğu bina yıkıldı, eşim ve 2 çocuğumla enkazın altında kaldık'' diye konuştu. Duvarların üzerine yıkıldığını belirten Ağdaş, enkazdan kendi imkanlarıyla çıktığını ve hemen yanında bulunan eşini de kendisinin kurtardığını anlattı. Dışarı çıktığında hemen çocuklarını aramaya başladığını anlatan Ağdaş, ''Ancak yan bina çocuklarımın bulunduğu odanın üzerine devrilmişti. Ne yaptıysak çocuklarımı bulundukları yerden çıkaramadık, çok çaresiz kaldık. Sonuç olarak çocuklarımı kurtaramadım. 1,5 gün sonra İstanbul'dan gelen bir kurtarma ekibi çocuklarımın cenazesini bulunduğu yerden çıkardı'' dedi. ''Çocuklarımla ilgili ne hayallerim vardı? Onları hiç sormayın'' diyen Ağdaş, şöyle devam etti: ''Çocuklarımı vatana millete hayırlı evlatlar şeklinde yetiştirmek istiyordum ama nasip değilmiş. Şimdi hanımla yalnız kaldık, baykuş gibi ortada kaldık... Gelecekten yana hiçbir ümidimiz yok. Hiç içimizde yaşama sevincimiz yok. Yavrularımızla birlikte yaşama sevincimizi de toprağa gömdük. İşte günü dolduruyoruz, öylesine yaşıyoruz. Karnımızı doyuruyoruz, günlük işlerimizi yapıyoruz, mecbur yaşıyoruz. Hayattan zaten bir beklentimiz de yok.'' İki çocuğunu da depremde kaybetmesinin ardından hem eşinin hem de kendisinin çok acı çektiğini belirten Ağdaş, ''Üzüntü yersiz. Onları bize Allahım verdi, sonra yanına geri aldı. Daha sonra zaten çocuğumuz olmadı'' dedi. 36 SAAT SONRA BURNU BİLE KANAMADAN KURTARILDI Kocaeli'nin Körfez ilçesinde yıkılan evlerinin enkazından 36 saat sonra eşiyle birlikte burunları bile kanamadan çıkartılan Kemal Yıldırım da depremin acısını en derinden yaşayanlardan. Oğlu, hamile gelini ve torununun yasını tutmaya devam eden Yıldırım, yaptığı açıklamada, Marmara depreminde Fatih Mahallesi'ndeki evlerinin bulunduğu 5 katlı apartmanlarının yıkıldığını, kendisinin, eşi Bahriye Yıldırım'la 3'üncü katta, oğlu Engin Yıldırım'ın ise ailesiyle birlikte 4'üncü katta oturduğunu söyledi. Deprem günü oğlu Engin'le birlikte gece yarısına kadar oturduklarını, oğullarının daha sonra evine gittiğini anlatan Yıldırım, aradan 1-2 saat geçmeden depremin meydana geldiğini dile getirerek, eşiyle 36 saat boyunca enkaz altında kaldığını belirtti. Beton yığınları altındayken dışardaki sesleri duyduklarını ancak konuşulanları anlamadıklarını ifade eden Yıldırım, bağırmalarına rağmen seslerini dışarıya duyuramadıklarını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti: ''Bir kabusta gibiydik, sanki ölmeden mezara girmiştik. Dışarıdan köpek sesi duyunca eşim tuğlayla duvara vurmaya başladı. Daha sonra bizi kurtardılar. Oğlum Engin, hamile gelinim Semra ve 9 yaşındaki torunum Onur, enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi. Gelinimin doğumuna 15 gün kalmış, doğacak kız torunumuza hazırlık yapıyorduk.'' Deprem sonrası binanın tamamen yıkıldığını ve bir süre sonra Barbaros Mahallesi'ndeki evlerine taşındıklarını anlatan Kemal Yıldırım, ''Depremden yaklaşık 3 yıl önce buradaki evimizden, yeni yaptırdığımız binaya taşınmıştık. Bina depremde yıkılınca yeniden buraya taşındık'' dedi. Depremden sonra tek kuruş yardım almadıklarını, evi olmayan kiracıların bile ev sahibi olduğunu dile getiren Yıldırım, ''Benim koca apartmanım yıkıldı, başka evim olduğu için konut vermediler. Karşılığında konut alanında iş yeri verdiler. Onu da teslim almadık, atıl vaziyette duruyor'' diye konuştu. | |
|