İSLAM PEYGAMBERİNİN 1500 YILLIK HIRKASI UZMAN ELİYLE ONARILIYOR
Türkiye’nin favori haber dergisi Aktüel son sayısında, Hz. Muhammed’in (S.A.V) hırkasını yakından gören, onaran bilim kurulu başkanı Prof. Nevin Enez ile konuştu. Prof. Enez, Müslümanların ve tüm tarih tutkunlarının “Hırka-i Şerif” merakını giderecek açıklamalarda bulundu.
HZ. MUHAMMED’İN SONSUZA UZANAN HIRKASI
İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in 1500 yıllık hırkası olan Hırka-i Şerif’in varisleri tarafından ütülendiği haberleri geçen sene Türkiye’de büyük yankı buldu.
Bir anda bu ailenin kim olduğu merak konusu oldu. Veysel Karani’nin 57. kuşaktan torunu olan Hırka-i Şerif’in varisleri I. Ahmet’in isteği üzerine Güneydoğu’dan İstanbul’a çağrılmışlar. O dönemden bu yana Hırka-i Şerif İstanbullulara ve başka memleketlerden gelen ziyaretçilere açılmış.
Daha önce bir odada sergilenen eser 1847 yılında Sultan Abdülmecit’in Hırka-i Şerif Camii’ni yaptırmasıyla başka bir sürece girmiş. ’80’lerde Fatih Müftülüğü’nün hırkayı almak istemesi üzerine daha önce Hırka-i Şerif Şeyhleri denen Köprülü ailesiyle sürtüşme yaşanmış, ancak sonuçta hırka Köprülü ailesinde kalmış.
Sadece Ramazan ayında ziyarete açılan Hırka-i Şerif’in yıpranıp yıpranmadığı konusu ailede bazı kaygılara neden olmuş. 2008 yılından bu yana hırkanın konservasyonunu nasıl yaptıracakları konusunda araştırmalar yapan aile İstanbul Valiliği’nden de yardım istemiş. Bunun üzerine valilik bir taraftan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a konuyla ilgili mektup yazarken öbür taraftan konuyu İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne havale etmiş.
Bugün ise İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalar İtalya’dan Marina Zingarelli, Marmara Üniversitesi’nden Nevin Enez ve Mimar Sinan Üniversitesi, Topkapı Müzesi, İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuarı Müdürlüğü temsilcilerinin katılımıyla devam ediyor. Ama Hırka-ı Şerif’in bulunduğu odanın anahtarı ailenin elinde olduğundan, her çalışmadan önce kapıyı aile açıyor, çalışma sonra da yine onlar kilitliyor…
Hırka-i Şerif’in konservasyonunu üstlenen kurulun koordinatörlüğünü yapan İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili’ye sürecin nasıl işlediğini sorduk. Bilgili, öncelikle konservasyon yapan dünyaca ünlü müze ve kuruluşlardaki özgeçmişlerin büyük bir titizlikle incelendiğini, aralarından üç kişinin birbirinden habersizce İstanbul’a çağrıldığını ifade ediyor.
Daha sonra bu üç bilim adamının inceledikleri Hırka-ı Şerif’in son durumu ve yapılması gerekenlerle ilgili raporlar sunduklarını söyleyen Bilgili, bir yandan da Türkiye’deki konuyla ilgili uzmanları topladıklarını belirtiyor. Sonunda yurtdışından çağrılan bilim insanlarının sundukları raporlar, oluşturulan bilim kuruluyla çetin bir elemeden geçirildikten sonra İtalyan Restoratör Marina Zingarelli ismi üzerinde ittifaka varılmış. Yapılan toplantılarda kurulun sadece işi teslim alan bir kurul olmaktan çıkarılması gerektiği kanaatine varılmış: “Kurulun çalışmalara katılarak konservasyon konusunda tecrübe edinmesini istedik. Artık konservasyon ihtiyacımız olduğunda başvurabileceğimiz bir kurul oldu” diyor Bilgili.
Hırka-i Şerif’in dışında, Türkiye’de birçok ailenin elinde özel parçaların olduğunu da ekliyor ve özel bir istek olmadığı sürece bu eserlere müdahale edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyor… Geçen yıl ziyarete kapalı olan Hırka-i Şerif önümüzdeki Ramazan’da ziyaretlere tekrar açılacak ve mükün olursa Kandil geceleri de sergilenebilecek bundan böyle…
İlk karşılaştığınızda Hırka-i Şerif’in durumu nasıldı?
Hırka-i Şerif dünyada eşi benzeri olmayan bir parça. Hırka bundan önce aile tarafından nemden ışıktan korunabilmiş, ancak 1500 yıllık bir eserden bahsediyoruz. Tekstil taş gibi değil, diğer organik malzemeler gibi bağlı oldukları organizmalardan koparıldıkları andan itibaren ölme sürecine giriyor. Ancak ailenin özenli davranmasından dolayı iyi korunmuş diyebiliriz. Bunun yanında Osmanlı arşivlerinde Hırka-i Şerif’in tamir edilmesi isteğiyle ilgili belge var. Bu belge tarihçilere göre konservasyon yapıldığını gösteriyor.
Ayrıca eserin parçalarını dikişle biraraya getiren özel iplikler üretilmiş. Ancak geçmişte esere yapılmış müdahalelerle ilgili belge ve bilgi yok.
Eseri geleceğe taşımak açısından yaptığınız her müdahale büyük önem taşıyor olsa gerek...
Konservasyon geriye dönüşü olmayan bir müdahale. Biz de onun için esere minimum müdahaleyi öngören raporun sahibini, Marina’yı seçtik. Çalışmalarımızda aynı fikirde olmadığımız noktalarda kurul içinde tartışmalar oluyor. Bazen orta yolu bulmak zaman alıyor.
Önemli olan bir başka konu ise, konservasyon öncesinde ve sırasında ne tür
müdahaleler yapıldığına dair fotoğraflı, görüntülü kayıtlar yaptık. Bundan yıllar sonra gelişen teknolojiyi esere uygulamak isteyen konservatör kayıtlara bakıp yeni tekniği esere uygulama konusunda rahatlayacaktır.
Hırka-i Şerif’e ne tür müdahalelerde bulundunuz?
Öncelikle Medikal Aspirasyon cihazıyla eserin üzerindeki tozlar çekildi. Bunun neticesinde eserin adamakıllı nefes aldığını gördük. Eser üzerine stres bindiren, parçalanmasına neden olacak dikişlerin sökülmesi konusuna oy birliğiyle karar verdik. Eser kutu içinde katlanarak saklandığından buruşmuştu. Bunu yıkayarak açmak mümkündü. Hırkanın yakınıp yıkanmaması konusunda ciddi tartışmalar yaşandı ancak Hz. Muhammed’in Miraç’a bu hırkayla çıktığı rivayet edildiğinden kutsiyetini kaybetmemesi için yıkamadık. Bilindiği üzere Washington’un kanlı gömleği tarihe ait bir gerçeklik olduğu için yıkanmamıştır.
Hırka-i Şerif’teki kırışıklıklar medikal soğuk buhar veren bir cihazla açıldı. Bu cihaz milimetrik olarak eserin üstüne buhar veriyor, oradaki buruşukluğu açıp üzerine cam ağırlıklar koyuyor. Oldukça uzun süren bu işlemde mesela bir kolun kırışıklığının açılması 12 saat sürebiliyor. Bundan sonraki aşamada parçalanmış olan eser saç kılından ince ipliklerle aynı renkte pamuk ve ipek kumaşa tutturulacak. Aynı renkte kumaş olduğu için göz parçalanmış eserle bu kumaşı bir bütün olarak algılayacak. Eseri gelecekte böceklenme riskinden korumak için mekân belli periyotlarda ilaçlanacak ve iklimlendirme çalışmaları yapılacak.
Mekânda Hırka-ı Şerif’in yanı sıra konservasyona tâbi tutacağınız başka eserler de var mı?
Hırka-i Şerif’in bulunduğu bölümde ipek kadife üzerine altın işlemeli perdeler var. Dünyanın nadide eserleri olmaya aday olan bu perdeleri gören herkes şaşkınlıkla izliyor. Arkadaşlarımızın bir kısmı da caminin dışına çıkarmadan bu perdelerin konservasyonuyla ilgileniyorlar.
Bütün bu çalışmalardan sonra Hırka-i Şerif’in sergilenmesi gündeme gelecek…
Eskiden hırka cam bir kutunun içinde katlanmış olarak görünüyordu. Hırka yeni sunumunda bütün açıklığıyla görülecek.
Tabii yeni dönemde saklama koşulları da önemli değil mi?
Öncelikle mekân iklimlendirilecek. Sadece sergileme süresince mekân aydınlık olacak onun dışında oda çok zayıf bir ışıkla aydınlatılacak. Sergileneceği vitrinin içindeki nem oranı kontrol edilecek. Aslında tüm bunlara bakıldığında müze ve çevre mühendisliğinin yaptığı çalışmalarla Amerika’daki müzelerden aşağı kalmayan bir çalışma yürütülüyor denebilir.
Siz sanatla yakından ilgili biri olarak eserin sanatsal yönünü nasıl buldunuz?
Çok çarpıcı, olağanüstü sofistike bir eser. Daha önce devenin çene altı tüyünden yapıldığı söylenen eserin laboratuar araştırmaları sonucunda yüzde yüz pamuk olduğu gibi bir sonuç çıktı.
Bunun yanında eserin üzerinde birçok leke vardı. Eseri tahrip etmeyecek noktalara kadar bu lekeler azaltıldı.
1500 yıllık olan bu eser ne kadar daha yaşayabilir?
Konservasyon tıp alanı gibi bilimsel bulgular sonucu ortaya çıkan teknolojiyi en yakından takip eden ve kullanan bir disiplin. Bu çalışmalar genellikle 1000-1500 senelik zaman dilimleri üzerinden yürütülüyor. Mısır’da 3000-5000 senelik yumaklar çıkıyor; ışık görmemiş ve nemi değişmemiş olduğundan bozulmadan kalabilmişler.
Topkapı Sarayı tekstil ürünlerinin korunmasına yönelik çalışmaları yürüten Sibel Alpaslan Arça:
Topkapı Sarayı kumaş deposunda tekstil ürünlerinin korunmasına yönelik çalışma yürüten Sibel Alpaslan Arça, “Türkiye’de maalesef tekstil konservatörü yok” diyor.
Arça, Türkiye’nin Fatih Sultan Mehmet’ten Vahdettin’e kadar bütün padişahların kıyafetlerinden oluşan büyük bir koleksiyona sahip olduğunu söylüyor. Her padişahın tahta geçtikten sonra giydiği kıyafetlerin bohçalanıp hazineye kaldırıldığını ifade eden Arça, 1960’larda Yağhane’nin onarılıp kumaş deposu olarak işlev kazandırıldığını belirtiyor.
Topkapı Sarayı’ndaki kumaş eserlerin maruz kaldığı kötü koşulları ise şöyle anlatıyor: “Kumaş deposu sarayın en iyi örnek deposu olmasına rağmen büyüklük, ısı, ışık ve nem açısından yetersizdi. Bu eserler için sağlıklı ortam sağlanamadığında nemden dolayı mantarlaşma, yüksek sıcaklıktan dolayı kırılma, ufalanma gibi eserlerde bozulma ve hatta eserin kaybedilmesi gibi sonuçlarla karşı karşıya kalınıyor”. Sonradan deponun nem, ısı, ışık koşullarında büyük iyileştirmeler yapılmış. Arça’nın aktardığına göre, organik eserlere her yıl uygulanması gereken fimigasyon ise ilk ve son defa 2007 yılında yapılmış. Topkapı Sarayı’nda padişah elbiseleri koleksiyonunun yanında Hırka-i Saadet yani Hırka-i Şerif’in bir başka eşi de var.
Hırka-i Şerif konservasyona tâbi tutulurken halifelik simgesi olan hırkaya neler yapılıyor diye soruyoruz ama Arça’nın Hırka-i Saadet’le ilgili özel bir çalışma yapılıp yapılmadığı konusunda bilgisi yok. Topkapı Müzesi Müdürlüğü’nden izin istememize ve İl Turizm ve Kültür Müdürlüğü’ne yazmamıza karşın ilgili kişiyle görüşmemiz mümkün olamayınca biz de bu konuda bilgi sahibi olamıyoruz ne yazık ki…